4 Aralık 2012 Salı

Tarih Bilimi ve İlk Uygarlıklar


İLK UYGARLIKLAR AZTEK ,MAYA ,İNKA, AKDENİZ UYGARLIKLARI

 

UYGARLIKLARIN ORTAYA ÇIKIŞI 

 

MEDENİYETLERİN DOĞUŞU

Toplumlar arası ortak değerler düzeyine yükselmiş olan anlayış, davranış ve yaşama araçlarının tamamına medeniyet adı verilir.

Yeryüzünde coğrafi şartlara bağlı olarak ırk, din, dil, yaşam tarzı, bakımından birbirinden farklı medeniyetler doğmuş ve gelişmiştir.

 

Medeniyetlerin ortaya çıkmasında;

·         Buzul devirlerin sona ermesi

·         İklim koşullarının düzelmesi

·         Ateşin bulunması

·         Verimli tarım alanları

·         Yerleşik hayata geçiş

·         Önemli su kaynakları

·         Farklı toplumları etkisi

·         Yer şekilleri

·         Korunaklı limanlar gibi etmenler etkili olmuştur.

 

İlk medeniyetler;

1.      Kuzey Afrika’da (Mısır)

2.      Anadolu Yarımadasında (Akdeniz Uygarlıkları)

3.      Asya Kıtasında (Hindistan, Çin, Mezopotamya)

4.      Orta Amerika’da (Aztek, Maya)

5.      Güney Amerika’da (İnka)kurulmuştur.

Bu uygarlıklar verimli tarım alanlarının ortasında ulaşım bakımından elverişli pazar yerleri olarak ortaya çıkmışlardır. Birçoğunun kurulumunda temel geçim kaynağı tarımsal faaliyetler olduğu için önemli su kaynaklarının(akarsular)  etkisi vardır.

Bu akarsular;

Asya kıtasında İndus, Ganj, Brahmaputra, Gökırmak, Sarıırmak, Mekong, Asi, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay, Gediz, Fırat ve Dicle nehirleridir.Afrika kıtasında Nil Nehridir.

  

AKDENİZ UYGARLIKLARI

1.      Akdeniz kıyıları, medeniyetlerin ilk kurulduğu alanlardan biridir.

2.     Tarım alanlarının az olması, akarsuların varlığı, kıyılarında liman olmaya elverişli ada ve yarımadaların bulunması bu bölgede İyonya, Lidya, Yunan, Fenike ve Roma gibi birbirinden farklı medeniyetlerin kurulmasına neden olmuştur.

3.     Bu medeniyetlerden bazıları yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olmadıklarından deniz ticaretine yönelmişler ve ihtiyaçlarının bir bölümünü denizden karşılayarak denizci karakterli uygarlıklar kurmuşlardır.

4.     İyonlar ve Yunanlılar zamanla gemi yapımında ustalaşmış ve Akdeniz kıyılarındaki ürünleri toplayarak ihtiyacı olan toplumlara pazarlamaya başlamışlardır.

5.     Böylece farklı uygarlıklar arasında, ticari mallar taşınırken aynı zamanda kültürel gelişmeler bir merkezden diğerine nakledilmiştir.

6.      Akdeniz uygarlıkları Arap, Pers, Mısır medeniyetlerinden etkilenmişlerdir.

 

AZTEK UYGARLIĞI

 


 

1.     15. yüzyıl ile 16. yüzyıl başlarında, bugünkü Meksika’nın orta ve güney kesimlerinde büyük bir imparatorluk kurmuşlardır.

2.     Büyük bir imparatorluk kurabilmelerinin temelinde, kullanılabilir tüm toprakların entansif biçimde ekildiği, gelişkin bir sulama ve bataklık kurutma sistemine dayalı olağanüstü tarım düzenleri yatar.

3.      Bu yöntemlerle sağlanan yüksek verimlilik, zengin ve kalabalık bir ülkenin doğmasını sağlamıştır.

4.      Taş işçiliği ve mimaride ileri gitmişlerdir.

5.     Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi.

6.     Aztek kültürü kendisini, tarıma bağlı ekonomi, dokumacılık, çanak çömlek yapımı metalurjide başlangıç, sayılar, piramit şeklinde yapılar, takvim sistemi, resim yazısı, şehir devlet organizasyonu ve dini faaliyetlerde göstermiştir.

 

MAYA UYGARLIĞI


 

1.     Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca Meksika'nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala'ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür..

2.     Mayalar astronomi, matematik, mimari ve sanat gibi birçok alanda ileri bir uygarlık oluşturmuşlardır.

3.     Taş işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir. Piramitler, tapınakları, saraylar, dikili taşlar, top sahaları

gibi büyük yapılar inşa etmişlerdir.

 


 

4.      Kullandıkları taş, genellikle kireç taşıdır.

5.      Mayaların ticari malları arasında yeşim taşı, kakao, mısır, tuz ve obsidyen taşı sayılabilir.

6.     Çömlekçilik ve seramik yapımında uzmanlaşmışlardır. Entansif tarım sistemlerini kullanmışlardır.

7.     Yazı, sayı sistemi ve “Uzun Hesap” denilen takvim sistemini oluşturmuşlardır.

8.     Şehircilikte ileri gitmiş ve birçok şehri meydana getirmişlerdir. Akarsu, dere, göllerde ve denizlerde kanolarla taşımacılık (denizcilik) yapmışlar ve ticaretle uğraşmışlardır.

9.      Kendilerine has dilleri mevcuttu. Yazıyı, sıfırı da içine alan bir sayı sistemini ve astronomiye dayanan takvimi kullanıyorlardı.

 

İNKA UYGARLIĞI


 

1.     İnkalar, Büyük Okyanus kıyısına paralel uzanan And sıradağları üzerinde 12-16. yüzyıllar arasında yaşamış ve büyük bir imparatorluk kurmuşlardır.

2.      İnkaların yaşadıkları And Dağları'nın batı kıyısında çöl ve vadiler yer alırken kuzeydoğu kesimleri tropikal yağmur ormanlarıyla kaplıydı.

3.     İnkalar, şehirlerini ve kalelerini, dini inançları nedeniyle korumak ve savunabilmek için And Dağları'nın yüksek kesimlerdeki dik ve sarp yamaçlara inşa etmişlerdi.

4.     Taş işçiliğinde ileri gitmişlerdir.

5.     İnkalar bulundukları bölgenin coğrafi konumu nedeniyle güneşin hareketleri konusunda uzmanlaşmışlar ve güneş saatini yapmışlardır.

6.     Yüksek kayalıklara yerleştirdikleri elips şeklindeki altın yansıtıcılarla astronomik gözlemler yapmışlar, güneşin yıllık hareketlerini incelemişlerdir.

7.      Patates tarımını ilk yapan medeniyettir.

8.    Tarımda teraslama yöntemi ve diğer entansif tarım tekniklerini kullanmışlardır.

9.      Sözlü edebiyatları olup, yazıları yoktu.

 
               
Tarih ve Tarih Bilimi
Mübahat S.Kütükoğlu
(Tarih Araştırmalarında Usûl, 1998, s.1-35 - özet)
Tarih en basit ifadeyle "geçmişin bilimi" olarak tarif edilir. Ancak tabii ki bu eksik bir tariftir. Tarih, insanların, toplumları etkileyen faaliyetlerinden doğan olayları; zaman ve yer göstererek anlatan, olaylar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimlerini gösteren bir bilim dalıdır. Tarih, geçmişin olaylarını, kaynak malzemelerin eleştirel bir incelemesine dayanarak, kronolojik bir tutarlılık içinde irdeler, genellikle bunların nedenleri konusunda açıklamalarda bulunur.
Tarihçi olayları bizzat görme imkanına sahip değildir. Yani bir fizikçi veya bir kimyager gibi laboratuvarda gözlemleme imkanından mahrumdur. Ancak, olayları gözlemleyenlerin bıraktıkları belgelere dayanarak takip etmek mümkündür. Geçmiş ise herkese farklı bir ışık altında görünür. Tarihçi yazmış olduğu eserinde mutlaka kendi duygu ve düşüncelerine de yer vermiştir.
Tarihin konusu tabiatıyla geçmiş zamandır. Bizden önce yaşamış insan topluluklarının yaşayış biçimleri, yapmış oldukları savaşlar, barış ve antlaşmalar tarihin başlıca konularıdır. Bilim ve sanat dallarındaki gelişmeler ile toplumların din ve inançları gibi konular da tarihin inceleme alanına girmektedir. Tarihin asıl konusu gelişmelerdir. Eğer insanoğlu yeryüzünde ortaya çıktığı ilk haliyle kalsaydı tarih de olmazdı. Çünkü bu durumda incelenecek bir konu olmadığı gibi bunu sonraki kuşaklara aktaracak yazı ve diğer kültür ürünleri de olmazdı.
"Tarih bilimi geçmişteki olaylarla ve bu olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenir" tanımlaması, tarihin konusunun belirlenmesi bakımından yeterli değildir. Çünkü dünyadaki olaylar sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bir de tabiat olayları vardır ki bunlar insanın iradesi dışında meydana gelirler. Tarih ise insanların faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir. Tarih bilimi, sadece bir olaylar dizisini değil, insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zamanla ortaya çıkan olayları; insanların yönlendirdiği sosyal gelenekleri konu edinir. Bunları şekillendiren kanunları bulmayı, gelişme-çöküş, tekamül-yozlaşma sebeplerini ve aşamalarını açıklığa kavuşturmayı amaç edinir.
İnsanlar farklı ruh yapılarına sahiptir ve tarihi olayların meydana gelmesinde insanların ruhi hallerinin rolleri bulunduğu inkar edilemez. Şu halde tarihçi, sadece fikirlere ilgi duymayıp, bu fikirlerin içinde duygu ve heyecanın köklerine de inmelidir. Ancak insanlar, farklı ruh yapılarına sahip oldukları için, her yeni durumda ve meydana gelen olayda, insanların ruhi halleri de farklılık gösterir. İnsanların farklı psikolojik yapıları olduğu gibi, toplumların da farklı psikolojik yapıları vardır. Tarihçilerin toplum psikolojisini de gözden uzak tutmaması gerekir.
Tarih biliminde, neden-sonuç ilişkisi büyük önem taşır. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir. Çünkü her tarihi olayın mutlaka bir nedeni ve sonucu vardır. Tarihçi olayları neden-sonuç ilişkileri içinde ele alır. Elbette tarihi olaylarda zaman ve yer çok önemlidir. Fakat tarih bilimi sadece tarihi olayları bir zaman cetveliyle ortaya koymak değildir. Tarihçi incelediği dönem ve kişileri kendi çağlarının koşulları içinde anlayabilmelidir. Tarihçi sadece olayları ve bu olayların neden ve sonuçlarını ortaya koymakla yetinmez. Tarihi olayların dünden bugüne ve yarına aktığının bilincinde olan tarihçi mutlaka tarihte bir "eğilim" arar. Eğilim, olayların akış yönüdür. Tarihin eğilimleri tarihçinin dünü, bugünü ve bir geleceği anlamasında önemli ipuçları verir.
Tarih sadece geçmişteki olaylar dizisi olmadığı gibi, tarih bilimi de boş yere zaman harcanan basit bir uğraş değildir. Tarih bilimi, insanlara doğru sonuçlara varmaları için yön veren bir düşünce tarzıdır. Geçmişini bilmeyen, kendisini tanımayan bir toplum, tıpkı hafızasını kaybetmiş bir insan, ırmağın akıntısına kapılmış bir dal parçası gibidir. Bütün insanların veya toplumların, geçmişten cesaret almaya, onu öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Gerek tek tek bireyler, gerekse toplumlar, ne olduklarını ve nereden geldiklerini bilmeye, öğrenmeye merak ve ihtiyaç duyarlar. Tarih biliminin, bu ihtiyacın giderilmesiyle sağladığı manevi tatminin yanında, birtakım pratik faydaları da vardır. Zira insanlar kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden istifade ederler. Bu da onların yazıp bıraktıkları belgelerle, yani tarihi kaynaklar sayesinde olur. Eski tecrübeler ise mevcut duruma ve geleceğe ışık tutar, yeni gelişmelere yön verirler. Geçmişin bilinmesi, bugünkü değerlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Ayrıca tarih bilimi, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp, manevi değerlerin gelişmesinde rol oynar. Aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkan hazırlar.
Tarih bilimi, insanlara milletlerin geçmişteki yaşantılarını ve diğer devletlerle olan ilişkilerini öğretir. Geçmiş uygarlıkları tanıtır. İnsana, geçmişini değerlendirme ve geleceğini daha iyi biçimlendirme konusunda yardımcı olur. Geçmişini iyi bilen toplum, geleceğini daha sağlıklı bir şekilde biçimlendirebilir. Tarih, insanlığın belleğidir. Ortak duygular yaratır ve geçmiş ile gelecek arasında bağ kurar.
 
TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
Tarih, M.Ö. 3500'lerde Sümerlerin yazıyı bulmasıyla başlamıştır. Yazının bulunması ve kullanılmasından önceki dönemlere tarih öncesi çağlar ismi verilmiştir.
Tarih öncesi çağlar isimlendirilirken insanların ve toplumların kullandıkları araç ve gereçlerin cinsi, şekli ve hammaddesine göre isimlendirilmiştir.
 
 
TAŞ DEVRİ (M.Ö. 600.000 - M.Ö. 5000)
KABA TAŞ (PALEOLİTİK - ESKİ TAŞ) DEVRİ (M.Ö. 600.000–10.000)
İnsanlığın dünyaya gelişinden Yontma Taş Devri'ne kadar geçen zamandır.
• İnsanlığın yaşadığı en uzun devirdir.
• İnsanlar alet yapmasını bilmiyordu.
• Sivri ve keskin taşlarla kendilerini korumaya çalı¬şıyorlardı.
• Alet yapılmadığından üretim de yoktur.
• Ekonomik olarak avcılık ve toplayıcılık vardır.
• İnsan doğa ilişkisinde doğa baskın rol oynar.
 
Türkiye'de paleolitik devre ilişkin önemli kültü merkezleri Antalya çevresindeki, Beldibi, Belbaş ve Karain mağaralarıdır.
Ayrıca Fırat Vadisi boyunca Gaziantep ve Adıyaman çevresi, İstanbul’a 20 km uzaklıktaki Yarımburgaz Ma-ğarası bu döneme ait özellikler gösterir
 
YONTMA TAŞ (MEZOLİTİK - ORTA TAŞ) DEVRİ (M.Ö. 10.000–8.000)
• Taşlar yontularak kullanıldığı için bu isim verilmiştir.
• İnsanlar alet yapmayı öğrendiler.
• Mağra duvarlarına resimler yapıyorlardı.
• Avcılık ve toplayıcılıkla geçiniyorlardı.
• Taştan ve kemikten aletler yapıldı.
• Devrin sonunda ateş bulundu.
 
Ateşin bulunması insanlık tarihi bakımından önemlidir. İnsanların savunmasında, korunmasın¬da, madenin işlen-mesinde ateş önemli bir yer tutar.
Mezolitik döneme ait önemli kültür merkezleri, An¬talya - Beldibi, Karain Mağraları.
Göller yöresindeki Baradiz, Ankara - Macunçay, Samsun - Tekkeköy önemli merkezlerdir.
 
CİLALI TAŞ (NEOLİTİK - YENİ TAŞ) DEVRİ (M.Ö. 8.000 - 5.500)
Taşın yontulmasının yanında biçimlendirip süslenme¬sinden dolayı bu isim verilmiştir.
• Bu devirde taşla birlikte kemikde düzgün hale ge¬tirilerek silah olarak kullanılmıştır.
• Tarım hayatı başlamıştır.
• Tüketici durumdaki insanlar üretmeye başlamış¬tır.
• İlk köyler kurularak yerleşik hayata geçilmeye başlanmıştır.
• Köpek, koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvan¬lar evcilleştirilmiştir.
• Dönemin sonlarına doğru dokumacılık başlamış¬tır.
• Kilden kap-kacak yapılmıştır.
• Toprağın işlenmeye başlanması ile kölelik bu dönemde başladı.
Anadolu'da;
Diyarbakır - Çayönü
Gaziantep - Sakçagöz
Konya - Çatalhöyük
bu döneme ait en önemli kültür merkezleridir.
 
Çayönü, üretim ekonomisinin yaşandığı ilk yerleşim alanıdır. Çatalhöyük ise dünyanın ilk kentsel alanıdır.
 
MADEN DEVRİ (M.Ö.5.500 - 3.500)
Ateşin bulunmasıyla insanlar madenleri işlemeyi öğ¬rendiler. Madenler bulunuş ve kullanış sırasına göre isimlen-dirilmiştir.
 
BAKIR DEVRİ
Taşla birlikte kullanıldığı için Bakır-Taş Çağı da denil¬mektedir.
• Bulunan ve kullanılan ilk maden bakırdır.
• Bakırdan silah, kap-kacak yapıldı.
• Dini inançlar bu dönemde gelişti.
• İnsanların, doğuruculuk özelliğinden dolayı tapın¬dıkları "Büyük Ana" kütü bu dönemde gelişti.
 
Bu dönemde insanlar altın ve gümüşü süs eş¬yası olarak kullandılar. Türkiye'de bakır devrine ait kültür merkez-leri; Yozgat - Alişar, Çorum - Alaca-höyük, Van - Tilkitepe, Burdur - Hacılar, Çanakka¬le - Truva, Denizli - Bey-ce Sultan'dır.
 
TUNÇ DEVRİ
Bakır ve Kalay'ın karıştırılması ile daha sert maden olan Tunç'u buldular.
• Alet yapımında kullanıldı.
• Bu devir şehir devletlerinin kurulduğu dönemdir.
• Ticari ilişkiler artmıştır.
• Anadolu'da Asur kolonileri kurulmuştur.
• Üretim artmıştır.
 
DEMİR DEVRİ
Demir insanoğlunun kullandığı en önemli buluşlar¬dandır.
• Demir tarımda, günlük hayatta kullanılmaya baş¬landı.
• Madeni para ilk kez bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
• Polis denilen site şehir devletlerinin yerini büyük devletler almaya başlamıştır.
• Sanayinin gelişimine ortam hazırladı.
 
Devrin sonuna doğru yazı icad edilmiştir. Tarih öncesi dönemler kapanarak Tarihi devirler başla¬mıştır.
 
Tarih öncesi devirlerin başlama ve bitiş zamanları dünyanın her yerinde aynı zamanda olmamıştır. Kimi yerler Taş Devrini yaşarken, kimi yerler ma¬den devrini yaşamış olabilir. Bunun nedeni, Coğ¬rafya ve iklim koşullarıdır.
Tarih öncesi dönem ilk kez Mezopotamya'da sona erdi. Çünkü yazıyı Sümerler bulmuştu.
 
TARİHİ ÇAĞLAR
Yazının bulunmasından (M.Ö. 3500) günümüze ka¬dar devam eder. Yazının bulunması çağların ayrımın¬da insan topluluklarının yaşayışlarında meydana ge¬len önemli siyasi ve sosyal değişiklikler ölçü alınmış¬tır. Tarihçilerin böyle bir ayrıma gitmelerinin temel ne¬deni öğrenimin kolay olmasını sağlamaktır.
 
Bu sınıflandırma Avrupalı tarihçiler tarafından yapılmıştır. Her çağın kendine has özellikleri vardır.
 
İLK ÇAĞ (M.Ö. 3500 - M.S. 375)
İlk Çağ, Sümerlerin yazıyı bulmasıyla başlar, Kavim¬ler Göçü'yle son bulur. Bazı tarihçiler (395) Roma'nın ikiye ayrılmasını, bazıları ise (476) Batı Roma'nın yı¬kılmasını kabul etmişlerdir.
Önemli Özellikleri
• Site şehir devletleri ve büyük imparatorluklar vardır.
• İbraniler ve Persler hariç bütün topluluklarda çok tanrılı inançlar vardır.
• Halk çeşitli sosyal sınıflara ayrılmıştır.
• Geçim kaynakları coğrafi özellikler ve yaşam koşullarına göre değişmektedir.
• Genellikle göl ve deniz kenarlarına yerleşilmiştir.
 
ORTA ÇAĞ (375 - 1453)
Kavimler Göçü ile başlar, İstanbul'un fethi ile sona erer.
Önemli Özellikleri
• Avrupa'da Feodalite (derebeylik) rejimi varlığını sürdürdü.
• Skolastik düşünce Batı'da hakimiyet kurdu.
• Uluslar arası ticaret gelişti ve etkili oldu.
• Hristiyanlık ve İslam dini yeryüzüne yayıldı.
• Haçlı Seferleri ile batı, doğunun zenginlik ve ge¬lişmişliğinden yararlandı.
• İngiltere'de (1215 Magna Carta) demokrasiye ge¬çildi.
• Roma ikiye ayrıldı. Batı Roma yıkıldı. Devrin so¬nunda Doğu Roma da yıkıldı.
• Avrupa'da yüzyıl savaşları başladı.
 
 
YENİ ÇAĞ (1453-1789)
 
İstanbul’un fethi ile başlar, Fransız İhtilali ile sona erer.
 
Önemli Özellikleri
 
• Feodalite yıkılarak Mutlak Krallıklar güçlendi.
• Büyük Coğrafi Keşifler sonucunda İpek ve Baha¬rat yolları yön değiştirdi.
• Çok sınıflı hayat devam etti.
• Sömürgecilik yayıldı ve büyük sömürge impara¬torlukları kuruldu.
• Zenginlik ve gelişmişlik doğudan batıya kaydı.
• Rönesans hareketleri ile Avrupa'da eğitim, kültür, sanat, güzel sanatlar ve edebiyat alanında değiş¬meler yaşandı.
• Skolâstik düşünce yıkılmaya başladı. Bilimsel ve özgür düşünce gelişti.
• Reform hareketleri ile dinsel alanda yenilenmeler yaşandı. Kilise etkisini kaybetti.
• Laik eğitim yaygınlaştı.
• Toprak eski önemini yitirdi.
• Ticaretle uğraşan burjuvalar zenginleşti.
 
YAKIN ÇAĞ (1789-?)
 
Fransız İhtilali ile başlamış ve devam etmektedir.
 
Önemli Özellikleri
• Fransız İhtilali ile ulusçuluk, hürriyet ve adalet dü¬şüncesi doğdu.
• Meşruti monarşiler güçlendi. Ancak daha sonra Cumhuriyet idareleri kuruldu.
• Laiklik düşüncesi din-devlet ilişkilerinin birbirin¬den ayrılmasını sağladı.
• Endüstri Devrimi gerçekleşti. İşçi sınıfı güç kazandı.
• II. Dünya Savaşları yaşandı.
• Teknoloji son derece gelişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder