İLK
UYGARLIKLAR AZTEK ,MAYA ,İNKA, AKDENİZ UYGARLIKLARI
UYGARLIKLARIN ORTAYA
ÇIKIŞI
MEDENİYETLERİN DOĞUŞU
Toplumlar arası ortak değerler düzeyine
yükselmiş olan anlayış, davranış ve yaşama araçlarının tamamına medeniyet adı
verilir.
Yeryüzünde coğrafi
şartlara bağlı olarak ırk, din, dil, yaşam tarzı, bakımından birbirinden farklı
medeniyetler doğmuş ve gelişmiştir.
Medeniyetlerin ortaya
çıkmasında;
·
Buzul devirlerin sona
ermesi
·
İklim koşullarının
düzelmesi
·
Ateşin bulunması
·
Verimli tarım alanları
·
Yerleşik hayata geçiş
·
Önemli su kaynakları
·
Farklı toplumları etkisi
·
Yer şekilleri
·
Korunaklı limanlar gibi
etmenler etkili olmuştur.
İlk medeniyetler;
1. Kuzey Afrika’da (Mısır)
2. Anadolu Yarımadasında (Akdeniz Uygarlıkları)
3. Asya Kıtasında (Hindistan, Çin, Mezopotamya)
4. Orta Amerika’da (Aztek, Maya)
5. Güney Amerika’da (İnka)kurulmuştur.
Bu uygarlıklar verimli tarım alanlarının ortasında
ulaşım bakımından elverişli pazar yerleri olarak ortaya çıkmışlardır.
Birçoğunun kurulumunda temel geçim kaynağı tarımsal faaliyetler olduğu için
önemli su kaynaklarının(akarsular)
etkisi vardır.
Bu akarsular;
Asya kıtasında İndus, Ganj, Brahmaputra,
Gökırmak, Sarıırmak, Mekong, Asi, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay,
Gediz, Fırat ve Dicle nehirleridir.Afrika kıtasında Nil Nehridir.
AKDENİZ UYGARLIKLARI
1.
Akdeniz kıyıları,
medeniyetlerin ilk kurulduğu alanlardan biridir.
2. Tarım alanlarının az olması, akarsuların
varlığı, kıyılarında liman olmaya elverişli ada ve yarımadaların bulunması bu
bölgede İyonya, Lidya, Yunan, Fenike ve Roma gibi birbirinden farklı
medeniyetlerin kurulmasına neden olmuştur.
3. Bu medeniyetlerden bazıları yer altı ve yer üstü
kaynakları bakımından zengin olmadıklarından deniz ticaretine yönelmişler ve
ihtiyaçlarının bir bölümünü denizden karşılayarak denizci karakterli
uygarlıklar kurmuşlardır.
4. İyonlar ve Yunanlılar zamanla gemi yapımında ustalaşmış
ve Akdeniz kıyılarındaki ürünleri toplayarak ihtiyacı olan toplumlara
pazarlamaya başlamışlardır.
5. Böylece farklı uygarlıklar arasında, ticari
mallar taşınırken aynı zamanda kültürel gelişmeler bir merkezden diğerine
nakledilmiştir.
6.
Akdeniz uygarlıkları
Arap, Pers, Mısır medeniyetlerinden etkilenmişlerdir.
AZTEK UYGARLIĞI
1. 15. yüzyıl ile 16. yüzyıl başlarında, bugünkü
Meksika’nın orta ve güney kesimlerinde büyük bir imparatorluk kurmuşlardır.
2. Büyük bir imparatorluk kurabilmelerinin
temelinde, kullanılabilir tüm toprakların entansif biçimde ekildiği, gelişkin
bir sulama ve bataklık kurutma sistemine dayalı olağanüstü tarım düzenleri
yatar.
3.
Bu yöntemlerle sağlanan
yüksek verimlilik, zengin ve kalabalık bir ülkenin doğmasını sağlamıştır.
4.
Taş işçiliği ve mimaride
ileri gitmişlerdir.
5. Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine,
kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi.
6. Aztek kültürü kendisini, tarıma bağlı ekonomi,
dokumacılık, çanak çömlek yapımı metalurjide başlangıç, sayılar, piramit
şeklinde yapılar, takvim sistemi, resim yazısı, şehir devlet organizasyonu ve
dini faaliyetlerde göstermiştir.
MAYA UYGARLIĞI
1. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı,
binlerce yıl boyunca Meksika'nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve
Guatemala'ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür..
2. Mayalar astronomi, matematik, mimari ve sanat
gibi birçok alanda ileri bir uygarlık oluşturmuşlardır.
3. Taş işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir.
Piramitler, tapınakları, saraylar, dikili taşlar, top sahaları
gibi büyük yapılar inşa
etmişlerdir.
4.
Kullandıkları taş,
genellikle kireç taşıdır.
5.
Mayaların ticari malları
arasında yeşim taşı, kakao, mısır, tuz ve obsidyen taşı sayılabilir.
6. Çömlekçilik ve seramik yapımında
uzmanlaşmışlardır. Entansif tarım sistemlerini kullanmışlardır.
7. Yazı, sayı sistemi ve “Uzun Hesap” denilen
takvim sistemini oluşturmuşlardır.
8. Şehircilikte ileri gitmiş ve birçok şehri
meydana getirmişlerdir. Akarsu, dere, göllerde ve denizlerde kanolarla
taşımacılık (denizcilik) yapmışlar ve ticaretle uğraşmışlardır.
9.
Kendilerine has dilleri
mevcuttu. Yazıyı, sıfırı da içine alan bir sayı sistemini ve astronomiye
dayanan takvimi kullanıyorlardı.
İNKA UYGARLIĞI
1. İnkalar, Büyük Okyanus kıyısına paralel uzanan
And sıradağları üzerinde 12-16. yüzyıllar arasında yaşamış ve büyük bir
imparatorluk kurmuşlardır.
2.
İnkaların yaşadıkları
And Dağları'nın batı kıyısında çöl ve vadiler yer alırken kuzeydoğu kesimleri
tropikal yağmur ormanlarıyla kaplıydı.
3. İnkalar, şehirlerini ve kalelerini, dini
inançları nedeniyle korumak ve savunabilmek için And Dağları'nın yüksek
kesimlerdeki dik ve sarp yamaçlara inşa etmişlerdi.
4. Taş işçiliğinde ileri gitmişlerdir.
5. İnkalar bulundukları bölgenin coğrafi konumu
nedeniyle güneşin hareketleri konusunda uzmanlaşmışlar ve güneş saatini
yapmışlardır.
6. Yüksek kayalıklara yerleştirdikleri elips
şeklindeki altın yansıtıcılarla astronomik gözlemler yapmışlar, güneşin yıllık
hareketlerini incelemişlerdir.
7.
Patates tarımını ilk
yapan medeniyettir.
8. Tarımda teraslama yöntemi ve diğer entansif
tarım tekniklerini kullanmışlardır.
9.
Sözlü edebiyatları olup,
yazıları yoktu.
Tarih ve Tarih Bilimi
Mübahat S.Kütükoğlu
(Tarih Araştırmalarında Usûl, 1998,
s.1-35 - özet)
Tarih en basit ifadeyle "geçmişin
bilimi" olarak tarif edilir. Ancak tabii ki bu eksik bir tariftir. Tarih,
insanların, toplumları etkileyen faaliyetlerinden doğan olayları; zaman ve yer
göstererek anlatan, olaylar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve
sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimlerini gösteren bir bilim
dalıdır. Tarih, geçmişin olaylarını, kaynak malzemelerin eleştirel bir incelemesine
dayanarak, kronolojik bir tutarlılık içinde irdeler, genellikle bunların
nedenleri konusunda açıklamalarda bulunur.
Tarihçi olayları bizzat görme imkanına
sahip değildir. Yani bir fizikçi veya bir kimyager gibi laboratuvarda
gözlemleme imkanından mahrumdur. Ancak, olayları gözlemleyenlerin bıraktıkları
belgelere dayanarak takip etmek mümkündür. Geçmiş ise herkese farklı bir ışık
altında görünür. Tarihçi yazmış olduğu eserinde mutlaka kendi duygu ve
düşüncelerine de yer vermiştir.
Tarihin konusu tabiatıyla geçmiş
zamandır. Bizden önce yaşamış insan topluluklarının yaşayış biçimleri, yapmış
oldukları savaşlar, barış ve antlaşmalar tarihin başlıca konularıdır. Bilim ve
sanat dallarındaki gelişmeler ile toplumların din ve inançları gibi konular da
tarihin inceleme alanına girmektedir. Tarihin asıl konusu gelişmelerdir. Eğer
insanoğlu yeryüzünde ortaya çıktığı ilk haliyle kalsaydı tarih de olmazdı.
Çünkü bu durumda incelenecek bir konu olmadığı gibi bunu sonraki kuşaklara
aktaracak yazı ve diğer kültür ürünleri de olmazdı.
"Tarih bilimi geçmişteki olaylarla
ve bu olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenir" tanımlaması, tarihin
konusunun belirlenmesi bakımından yeterli değildir. Çünkü dünyadaki olaylar
sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bir de tabiat olayları
vardır ki bunlar insanın iradesi dışında meydana gelirler. Tarih ise insanların
faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir. Tarih bilimi,
sadece bir olaylar dizisini değil, insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zamanla
ortaya çıkan olayları; insanların yönlendirdiği sosyal gelenekleri konu edinir.
Bunları şekillendiren kanunları bulmayı, gelişme-çöküş, tekamül-yozlaşma
sebeplerini ve aşamalarını açıklığa kavuşturmayı amaç edinir.
İnsanlar farklı ruh yapılarına sahiptir
ve tarihi olayların meydana gelmesinde insanların ruhi hallerinin rolleri
bulunduğu inkar edilemez. Şu halde tarihçi, sadece fikirlere ilgi duymayıp, bu
fikirlerin içinde duygu ve heyecanın köklerine de inmelidir. Ancak insanlar,
farklı ruh yapılarına sahip oldukları için, her yeni durumda ve meydana gelen
olayda, insanların ruhi halleri de farklılık gösterir. İnsanların farklı
psikolojik yapıları olduğu gibi, toplumların da farklı psikolojik yapıları
vardır. Tarihçilerin toplum psikolojisini de gözden uzak tutmaması gerekir.
Tarih biliminde, neden-sonuç ilişkisi
büyük önem taşır. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir.
Çünkü her tarihi olayın mutlaka bir nedeni ve sonucu vardır. Tarihçi olayları
neden-sonuç ilişkileri içinde ele alır. Elbette tarihi olaylarda zaman ve yer
çok önemlidir. Fakat tarih bilimi sadece tarihi olayları bir zaman cetveliyle
ortaya koymak değildir. Tarihçi incelediği dönem ve kişileri kendi çağlarının
koşulları içinde anlayabilmelidir. Tarihçi sadece olayları ve bu olayların
neden ve sonuçlarını ortaya koymakla yetinmez. Tarihi olayların dünden bugüne
ve yarına aktığının bilincinde olan tarihçi mutlaka tarihte bir
"eğilim" arar. Eğilim, olayların akış yönüdür. Tarihin eğilimleri
tarihçinin dünü, bugünü ve bir geleceği anlamasında önemli ipuçları verir.
Tarih sadece geçmişteki olaylar dizisi
olmadığı gibi, tarih bilimi de boş yere zaman harcanan basit bir uğraş
değildir. Tarih bilimi, insanlara doğru sonuçlara varmaları için yön veren bir
düşünce tarzıdır. Geçmişini bilmeyen, kendisini tanımayan bir toplum, tıpkı
hafızasını kaybetmiş bir insan, ırmağın akıntısına kapılmış bir dal parçası
gibidir. Bütün insanların veya toplumların, geçmişten cesaret almaya, onu
öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Gerek tek tek
bireyler, gerekse toplumlar, ne olduklarını ve nereden geldiklerini bilmeye,
öğrenmeye merak ve ihtiyaç duyarlar. Tarih biliminin, bu ihtiyacın
giderilmesiyle sağladığı manevi tatminin yanında, birtakım pratik faydaları da
vardır. Zira insanlar kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden istifade
ederler. Bu da onların yazıp bıraktıkları belgelerle, yani tarihi kaynaklar
sayesinde olur. Eski tecrübeler ise mevcut duruma ve geleceğe ışık tutar, yeni
gelişmelere yön verirler. Geçmişin bilinmesi, bugünkü değerlerin daha iyi
anlaşılmasını sağlar. Ayrıca tarih bilimi, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp,
manevi değerlerin gelişmesinde rol oynar. Aileden başlayıp millete doğru
gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkan hazırlar.
Tarih bilimi, insanlara milletlerin
geçmişteki yaşantılarını ve diğer devletlerle olan ilişkilerini öğretir. Geçmiş
uygarlıkları tanıtır. İnsana, geçmişini değerlendirme ve geleceğini daha iyi
biçimlendirme konusunda yardımcı olur. Geçmişini iyi bilen toplum, geleceğini
daha sağlıklı bir şekilde biçimlendirebilir. Tarih, insanlığın belleğidir.
Ortak duygular yaratır ve geçmiş ile gelecek arasında bağ kurar.
TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR
Tarih, M.Ö. 3500'lerde Sümerlerin yazıyı
bulmasıyla başlamıştır. Yazının bulunması ve kullanılmasından önceki dönemlere
tarih öncesi çağlar ismi verilmiştir.
Tarih öncesi çağlar isimlendirilirken
insanların ve toplumların kullandıkları araç ve gereçlerin cinsi, şekli ve
hammaddesine göre isimlendirilmiştir.
TAŞ DEVRİ (M.Ö. 600.000 - M.Ö. 5000)
KABA TAŞ (PALEOLİTİK - ESKİ TAŞ) DEVRİ
(M.Ö. 600.000–10.000)
İnsanlığın dünyaya gelişinden Yontma Taş
Devri'ne kadar geçen zamandır.
• İnsanlığın yaşadığı en uzun devirdir.
• İnsanlar alet yapmasını bilmiyordu.
• Sivri ve keskin taşlarla kendilerini
korumaya çalı¬şıyorlardı.
• Alet yapılmadığından üretim de yoktur.
• Ekonomik olarak avcılık ve toplayıcılık
vardır.
• İnsan doğa ilişkisinde doğa baskın rol
oynar.
Türkiye'de paleolitik devre ilişkin
önemli kültü merkezleri Antalya çevresindeki, Beldibi, Belbaş ve Karain
mağaralarıdır.
Ayrıca Fırat Vadisi boyunca Gaziantep ve
Adıyaman çevresi, İstanbul’a 20 km uzaklıktaki Yarımburgaz Ma-ğarası bu döneme
ait özellikler gösterir
YONTMA TAŞ (MEZOLİTİK - ORTA TAŞ) DEVRİ
(M.Ö. 10.000–8.000)
• Taşlar yontularak kullanıldığı için bu
isim verilmiştir.
• İnsanlar alet yapmayı öğrendiler.
• Mağra duvarlarına resimler
yapıyorlardı.
• Avcılık ve toplayıcılıkla
geçiniyorlardı.
• Taştan ve kemikten aletler yapıldı.
• Devrin sonunda ateş bulundu.
Ateşin bulunması insanlık tarihi
bakımından önemlidir. İnsanların savunmasında, korunmasın¬da, madenin
işlen-mesinde ateş önemli bir yer tutar.
Mezolitik döneme ait önemli kültür
merkezleri, An¬talya - Beldibi, Karain Mağraları.
Göller yöresindeki Baradiz, Ankara -
Macunçay, Samsun - Tekkeköy önemli merkezlerdir.
CİLALI TAŞ (NEOLİTİK - YENİ TAŞ) DEVRİ
(M.Ö. 8.000 - 5.500)
Taşın yontulmasının yanında biçimlendirip
süslenme¬sinden dolayı bu isim verilmiştir.
• Bu devirde taşla birlikte kemikde
düzgün hale ge¬tirilerek silah olarak kullanılmıştır.
• Tarım hayatı başlamıştır.
• Tüketici durumdaki insanlar üretmeye
başlamış¬tır.
• İlk köyler kurularak yerleşik hayata
geçilmeye başlanmıştır.
• Köpek, koyun, keçi, sığır ve domuz gibi
hayvan¬lar evcilleştirilmiştir.
• Dönemin sonlarına doğru dokumacılık
başlamış¬tır.
• Kilden kap-kacak yapılmıştır.
• Toprağın işlenmeye başlanması ile
kölelik bu dönemde başladı.
Anadolu'da;
Diyarbakır - Çayönü
Gaziantep - Sakçagöz
Konya - Çatalhöyük
bu döneme ait en önemli kültür
merkezleridir.
Çayönü, üretim ekonomisinin yaşandığı ilk
yerleşim alanıdır. Çatalhöyük ise dünyanın ilk kentsel alanıdır.
MADEN DEVRİ (M.Ö.5.500 - 3.500)
Ateşin bulunmasıyla insanlar madenleri
işlemeyi öğ¬rendiler. Madenler bulunuş ve kullanış sırasına göre
isimlen-dirilmiştir.
BAKIR DEVRİ
Taşla birlikte kullanıldığı için
Bakır-Taş Çağı da denil¬mektedir.
• Bulunan ve kullanılan ilk maden
bakırdır.
• Bakırdan silah, kap-kacak yapıldı.
• Dini inançlar bu dönemde gelişti.
• İnsanların, doğuruculuk özelliğinden
dolayı tapın¬dıkları "Büyük Ana" kütü bu dönemde gelişti.
Bu dönemde insanlar altın ve gümüşü süs
eş¬yası olarak kullandılar. Türkiye'de bakır devrine ait kültür merkez-leri;
Yozgat - Alişar, Çorum - Alaca-höyük, Van - Tilkitepe, Burdur - Hacılar,
Çanakka¬le - Truva, Denizli - Bey-ce Sultan'dır.
TUNÇ DEVRİ
Bakır ve Kalay'ın karıştırılması ile daha
sert maden olan Tunç'u buldular.
• Alet yapımında kullanıldı.
• Bu devir şehir devletlerinin kurulduğu
dönemdir.
• Ticari ilişkiler artmıştır.
• Anadolu'da Asur kolonileri kurulmuştur.
• Üretim artmıştır.
DEMİR DEVRİ
Demir insanoğlunun kullandığı en önemli
buluşlar¬dandır.
• Demir tarımda, günlük hayatta
kullanılmaya baş¬landı.
• Madeni para ilk kez bu dönemde
kullanılmaya başlanmıştır.
• Polis denilen site şehir devletlerinin
yerini büyük devletler almaya başlamıştır.
• Sanayinin gelişimine ortam hazırladı.
Devrin sonuna doğru yazı icad edilmiştir.
Tarih öncesi dönemler kapanarak Tarihi devirler başla¬mıştır.
Tarih öncesi devirlerin başlama ve bitiş
zamanları dünyanın her yerinde aynı zamanda olmamıştır. Kimi yerler Taş Devrini
yaşarken, kimi yerler ma¬den devrini yaşamış olabilir. Bunun nedeni, Coğ¬rafya
ve iklim koşullarıdır.
Tarih öncesi dönem ilk kez Mezopotamya'da
sona erdi. Çünkü yazıyı Sümerler bulmuştu.
TARİHİ ÇAĞLAR
Yazının bulunmasından (M.Ö. 3500)
günümüze ka¬dar devam eder. Yazının bulunması çağların ayrımın¬da insan
topluluklarının yaşayışlarında meydana ge¬len önemli siyasi ve sosyal
değişiklikler ölçü alınmış¬tır. Tarihçilerin böyle bir ayrıma gitmelerinin
temel ne¬deni öğrenimin kolay olmasını sağlamaktır.
Bu sınıflandırma Avrupalı tarihçiler
tarafından yapılmıştır. Her çağın kendine has özellikleri vardır.
İLK ÇAĞ (M.Ö. 3500 - M.S. 375)
İlk Çağ, Sümerlerin yazıyı bulmasıyla
başlar, Kavim¬ler Göçü'yle son bulur. Bazı tarihçiler (395) Roma'nın ikiye
ayrılmasını, bazıları ise (476) Batı Roma'nın yı¬kılmasını kabul etmişlerdir.
Önemli Özellikleri
• Site şehir devletleri ve büyük
imparatorluklar vardır.
• İbraniler ve Persler hariç bütün
topluluklarda çok tanrılı inançlar vardır.
• Halk çeşitli sosyal sınıflara
ayrılmıştır.
• Geçim kaynakları coğrafi özellikler ve
yaşam koşullarına göre değişmektedir.
• Genellikle göl ve deniz kenarlarına
yerleşilmiştir.
ORTA ÇAĞ (375 - 1453)
Kavimler Göçü ile başlar, İstanbul'un
fethi ile sona erer.
Önemli Özellikleri
• Avrupa'da Feodalite (derebeylik) rejimi
varlığını sürdürdü.
• Skolastik düşünce Batı'da hakimiyet
kurdu.
• Uluslar arası ticaret gelişti ve etkili
oldu.
• Hristiyanlık ve İslam dini yeryüzüne
yayıldı.
• Haçlı Seferleri ile batı, doğunun
zenginlik ve ge¬lişmişliğinden yararlandı.
• İngiltere'de (1215 Magna Carta)
demokrasiye geildi.
• Roma ikiye ayrıldı. Batı Roma yıkıldı.
Devrin so¬nunda Doğu Roma da yıkıldı.
• Avrupa'da yüzyıl savaşları başladı.
YENİ ÇAĞ (1453-1789)
İstanbul’un fethi ile başlar, Fransız
İhtilali ile sona erer.
Önemli Özellikleri
• Feodalite yıkılarak Mutlak Krallıklar
güçlendi.
• Büyük Coğrafi Keşifler sonucunda İpek
ve Baha¬rat yolları yön değiştirdi.
• Çok sınıflı hayat devam etti.
• Sömürgecilik yayıldı ve büyük sömürge
impara¬torlukları kuruldu.
• Zenginlik ve gelişmişlik doğudan batıya
kaydı.
• Rönesans hareketleri ile Avrupa'da
eğitim, kültür, sanat, güzel sanatlar ve edebiyat alanında değiş¬meler yaşandı.
• Skolâstik düşünce yıkılmaya başladı.
Bilimsel ve özgür düşünce gelişti.
• Reform hareketleri ile dinsel alanda
yenilenmeler yaşandı. Kilise etkisini kaybetti.
• Laik eğitim yaygınlaştı.
• Toprak eski önemini yitirdi.
• Ticaretle uğraşan burjuvalar
zenginleşti.
YAKIN ÇAĞ (1789-?)
Fransız İhtilali ile başlamış ve devam
etmektedir.
Önemli Özellikleri
• Fransız İhtilali ile ulusçuluk,
hürriyet ve adalet dü¬şüncesi doğdu.
• Meşruti monarşiler güçlendi. Ancak daha
sonra Cumhuriyet idareleri kuruldu.
• Laiklik düşüncesi din-devlet
ilişkilerinin birbirin¬den ayrılmasını sağladı.
• Endüstri Devrimi gerçekleşti. İşçi
sınıfı güç kazandı.
• II. Dünya Savaşları yaşandı.
• Teknoloji son derece gelişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder